1935'ten bu yana Zafer Bayramı olarak kutladığımız 30 Ağustos zaferine adım adım nasıl ilerledik? Anadolu'nun neredeyse üçte biri kadar olan bölgeyi, imkansızlıklar ve zorluklar altında, yıllardır savaşmaktan yorgun düşmüş ordumuz nasıl kahramanca 9 günde kurtardı? Gelin bu muhteşem zaferi adım adım hatırlayarak 30 Ağustos Zafer Bayramı'nı beraber kutlayalım.

"Yarım hazırlık, hiç taarruzdan kötüdür."

Aslında zafer, taarruzdan bir yıl önce, Eylül 1921'de Sakarya'da düşmanın durdurulması ile ayak seslerini duyurmaya başlamıştı. Birçok kişi Sakarya sonrası taarruzun hemen başlamasını istiyordu. Ama Mustafa Kemal Paşa strateji dehasını acele etmeyerek gösteriyordu. Ordu yorgundu ve kış geliyordu. Yunanlılar, sınırlı kuvvetle çok büyük bir bölgeye dağılmışlardı ve zaman onların aleyhine işliyordu. "Yarım hazırlık, hiç taarruzdan kötüdür" diyen Paşa, her şeye rağmen doğru anı bekledi.

İkinci günün şafağında Afyon kurtarıldı

Neredeyse 1 yıl süren uzun hazırlıklardan sonra ordu taarruz için yerini aldı. Anadolu insanının fedakârca katkıları ile bu bir yılda iyice kendine gelen askerler, 25 Ağustos gecesi heyecan içinde emri beklemeye başladılar. 26 Ağustos'ta Büyük Taarruz emri geldi. Bu taarruz önce işgal altındaki topraklarımızın kurtuluşunu, sonra da bağımsızlığı getirecekti. O kadar etkili ve iyi planlanmış bir saldırı uygulandı ki, 26 Ağustos sabahı hareket eden Türk ordusu 27 Ağustos sabahı Afyon'u kurtarmıştı.

"Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir!"

Birkaç günde hızla düşmanı bozguna uğratan ve ikmal yollarını zayıflatan ordunun kumandanlarından İsmet Paşa, son pozisyonlarını bir raporda özetleyerek Tevfik Bey'le birlikte merkez karargâha iletti. 29 Ağustos'u 30'una bağlayan gece Tevfik Bey Mustafa Kemal Paşa'yı uyandırarak raporu iletti. Saat sabah 6 buçuk olmadan yazılı emirler hazırlandı ve dağıtıldı. İsmet Paşa merkezde kalırken Fevzi Paşa kuzeye hareket etti.

31 Ağustos öğlen saatlerinde, yıkık bir evde toplantı

Böylece 30 Ağustos sabahı verilen emirlerle birlikte amansız taarruz başladı ve Yunan ordusu büyük bir çember içinde tamamen etkisiz hâle getirildi. 1924 günü, zaferin ikinci yılı için Dumlupınar'da konuşma yapan Atatürk'ten zaferin ertesi günü dinliyoruz:

"Efendiler, Ağustosun otuz birinci günü yaklaşık öğle vaktiydi ki, yine bu Çal Köyünde, yıkık bir evin avlusu içinde İsmet Paşa ve Fevzi Paşa ile buluştuk. Kırık kağnı arabalarının döşeme ve oklarına ilişerek bundan sonraki durumu düşündük. Kazandığımız meydan savaşının bütün seferi sona erdirebilecek bir kararlılık ve önemde olduğunda birleştik. Şimdi Bursa yönünde çekilen düşman kuvvetlerini yok etmekle birlikte, bütün orduyla dinlenmeden İzmir’e yürüyecektik. Efendiler, bugünden sonra İzmir’de “Akdeniz”i, Mudanya’da “Marmara”yı görmek için 8-9 günlük bir zaman yeterli gelmiştir. Fakat hatırlatmalıyım ki bugüne, bu üzerinde bulunduğumuz tepeye, bu yanık Çal Köyü’ne gelebilmek için yalnız Sakarya’dan başlayarak harcadığımız zaman tam bir yıldır"

İşgal ordusu 9 günde Ege Denizi'ne kovalandı

O yıkık evin avlusundaki toplantıdan sonra 1 Eylül'de tüm ordular için yeni emir belirlendi: "Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!" Bugünün imkanları ile, düzeltilmiş yollarda hiç durmadan, mola vermeden, uyumadan yürüseniz bile Dumlupınar'dan İzmir'e varma süreniz, Google'a göre 2 gün 13 saat. İşte bu mesafe boyunca, kasabalar ve şehirler kaçan silahlı işgal orduları tarafından yakılırken ve pusularla doluyken, önceki günler boyunca kilometrelerce savaşmış, silah arkadaşlarını kaybetmiş, uykusuz kalmış kuvvetlerimiz düşmanı tüm gücüyle kovaladı ve 9 günde İzmir'e ulaştı. İşgal ordusu birçok yerde silahlarını, toplarını, hatta araçlarını bile bırakıp kaçmıştı.

Adım adım kesin zafere

2 Eylül'de Yunan Başkumandanı Trikopis, birçok başka Yunanlı komutanlarla birlikte Uşak'ta esir alındı. 6 Eylül'de Balıkesir ve Aydın, 8 Eylül'de Manisa düşman işgalinden kurtarıldı. Takip harekâtı 9 Eylül'de İzmir'de tamamlandı, ama savaş henüz resmî olarak bitmemişti. Yunan ordusunun uğradığı bozgun İngilizleri ikiye bölmüştü. İngiliz hükümeti Marmara çevresini elinde tutmaya kararlıydı. Ama hiçbir müttefik ülke İngiltere'ye artık destek vermiyor, Kanada ve Avustralya gibi koloniler bile asker göndermeyi reddediyordu. İngiliz gazeteleri ise "Orduları çekin" başlıkları atıyordu. Sonunda kurtuluşun durdurulamayacağını İngiliz hükümeti de kabul etti ve önce Mudanya Mütarekesi, sonra da Lozan Anlaşması ile bağımsızlığımız dünyaya ilan edildi.